Endülüs' te İlim
Endülüs’te İlim
8. yüzyılın başlarında Endülüs topraklarına ayak basan Müslümanlar, burada nasıl bir İslam- bilim medeniyeti kurulacağından habersizlerdi. Bu coğrafya içerisinde dünyaya yön veren, kendisinden sonra gelen bilim insanlarına esin kaynağı olan ve üzerinden asırlar geçmesine rağmen hala önemini yitirmeyen eserler ortaya çıkaracaktı. Bununla birlikte onların bu çalışmaları sayesinde hepimiz o dönemden İslam´ın altın çağı olarak bahsedecektik. O yıllarda çok önemli Müslüman bilim insanları yetişmiş ve hiç şüphesiz katkıları mühim olmuştur. Bu insanlardan ikisi var ki bunlar hayatlarını ilme adamıştı. İbn-i Rüşd ve İbn-i Tufeyl´den bahsediyorum arkadaşlar. Aşağıdaki satırlarda kalemim yettiğince anlatmaya çalıştım. Herkese iyi okumalar.
İBN-İ RÜŞD

İbn-i Rüşd, seçkin bir ailede 1126 yılında Kurtuba´da dünyaya geldi. İlim hayatında İmam Malik´in El-Muvatta isimli eserini ezberledi. Fıkıh ve Hadis Usulü dersleri aldı, tıp ve matematik alanında gelişti.İcazetini ise Ebu Cafer ile Mazerali Ebu Abdullah´tan aldı.- İcazet onay demektir. Bir nevi diplomadır- 1184 yılında Ebu Yusuf Yakub El-Mansur İbn-i Rüşd´e, sarayda özel Hekim görevini verir. Bu sıralarda Marakeş´te bulunan Ebu Yusuf, savaş için Kurtuba´ya gelir. Fukahadan oluşan bir grup İbn-İ Rüşd aleyhindeki şikayetlerini hükümdara iletir. Ebu Yusuf, onları ve İbn-i Rüşd´ü dinledikten sonra savaş zamanında olumsuz olay istemediğinden İbn-i Rüşd ile birçok alimi mecburi ikamet ettirir. Bu olay İbn-i Rüşd´ü gözden düşürür. Ancak İşbiliye halkı geri dönmesi için çok ısrar eder. Bunun üzerine çok geçmeden Halife, İbn-i Rüşd´ü, Marakeş´e geri çağırır. Filozof, geri döner dönmesine ama kısa bir süre sonra vefat eder. Son nefesini verdiği gün tarihler 1198´i gösteriyordu.
İbn-i Rüşd, giderken arkasında bir yığın felsefi çalışmalar bırakmıştır. Bu çalışmalarında özellikle Aristo ve Müslüman filozoflardan yararlanmıştır. Onun kendi görüşlerine gelecek olursak; dille düşünce arasındaki ilişkiden hareketle dilin yöresel, düşüncenin ise evrensel olduğunu söylemiştir. Başka bir konuda; lafız ile onun ortaya çıkardığı mana arasındaki anlamsal bütünlüğü bozmamak için açıklama yerine semboller kullanmanın daha faydalı olacağını savunmuştur. Aynı zamanda filozofumuz, kıyas ile de yakından ilgilenmiştir. İbn-i Rüşd, tutarlılığı ve çeşitli sebeplerden Aristo´ya ilgi duyup etkilenmiştir. Ancak Aristo ile çelişkiye düştüğü konular da olmuştur. Aristo’nun İslam akaidi ile ilgili görüşünün bazı noktalarında çelişmiştir. Dolayısıyla Aristo doktrinine bağlılık gösterse de inandığı değerlerle uyuşmadığında doktrinin özüne dokunmadan, İslami ilkelere vermeyecek te´viller yapmıştır. Bu durum, İbn-i Rüşd´ün gayesinin Aristo´yu her mecrada ve her konuda savunmak değil, onun sisteminin bütünlüğünü anlamayan çalışmak olduğunu göstermektedir.
İbn-i Rüşd´ün din ve felsefe görüşüne göre din, Allah´tan gelen vahiylerin sonucuyken; felsefe ise insanın aklının ürünüdür. Ancak ikisinin de kaynağı aynı olduğunu savunmuştur. Onun Aristo´ya yaptığı şerhler münasebetiyle Aristo yorumcusu olarak da bilinir. Onun bazı fikirlerinin İslam´a ters düştüğü ve dinden çıkmaya sebep olduğu gerekçe gösterilerek bir süre hapis yatar. Ölümüne yakın zamanlarda ise sürgün edilir. Bu sebepten İbn-i Rüşd, ilime adadığı ömrünün son yıllarını hüzün içinde geçirmiştir. İbn-i Rüşd,hayatı boyunca birçok eser yazmıştır ama EL KÜLLİYATI Fİ´T-TIB adlı tıp hakkında çok önemli bilgilerin yazılı olduğu kitabı öne çıkmaktadır.
İBN-İ TUFEYL
İbn-i Tufeyl,1106 yılında Gırnata civarındaki Vadiül-aş´ta dünyaya geldi. Yaşamı boyunca tıp, felsefe, gökbilim ve siyaset gibi konularda kendisini yetiştirmiştir. Eğitimini filozof İbn-i Bacce´den almıştır. İlerde, Muvahhidi Halifesi Ebu Yakub Yusuf bin Abdülmümin’in sarayında başhekim olarak görevini icra etmesi hayatında önemli bir yere sahiptir. Bunun sebebi ise felsefeye ilgisi olan Halifenin, İbn-i Tufeyl´e huzurlu, rahat ve iyi bir çalışma ortamı hazırlamasıdır. Bunların yanı sıra İbn-i Tufeyl´in astronomide de yetişmişliğinin iyi olduğunu söyleyen tarihçiler vardır. Bunun nedeni olarak Batlamyus astronomi teorisine yapılan eleştirilerde İbn-i Tufeyl´in öncü rol oynamasını gösterirler. Tabii ki İbn-i Tufeyl´in de kendine has felsefi görüşleri mevcuttur. İbn-i Tufeyl, felsefi gerçeği önce teorik araştırma yöntemiyle kavramış; daha sonra müşahede yoluyla bir manevi tecrübeye ulaştırmıştır.

Eserlerinin en başında gelen Hayy bin Yakzan adlı romanda İbn-i Tufeyl; bir insanın doğayı gözlemlemek ve düşünmek ile insan-ı kamil olabileceğini, felsefenin din ile çelişmediğini ve herkesin mutlak bilgiye ulaşabileceğini anlatmaya çalışmıştır. Romanda İbn-i Tufeyl, okuyucusunu kendi yaşayıp ibret aldığı tecrübeler sahasına çekmek ve böylece taklitten tahkike ulaştırmak istemiştir. İçeriğinde insan-tanrı, insan-insan, insan-doğa konularına değinilmiştir. Ayrıca bu nadide eser ilk felsefi roman olma niteliği taşımaktadır. Bununla birlikte Hayy bin Yakzan; İbranice, Latince, İngilizce, Rusça gibi çeşitli dillere tercümelenmiş önemli başyapıtlardan biridir. İbn-i Tufeyl´in çalışmaları sonraki bilim insanlarına sirayet etmiştir. Bunlardan ikisi Nureddin Batruci ve İsaac Newton´dur.